Şerri Acele İstemek

Daha önceki bir yazıda hayırda acele etmek ile hayrı acele istemek arasındaki farka dikkat çekmiştim. Bu yazıda ise şerde acele etmenin yanlış olduğunun yeterince açık olduğunu umarak, şerri acele istemenin neden doğru olmadığına değineceğim.

Hayrı acele istediğimiz gibi, şerri acele istemek gibi de bir problemimiz var mı? Kendimizin ve herkesin iyiliğini istediğimizi ve dolayısıyla böyle bir problemimiz olmadığını düşünebiliriz. Peki ya kötülük yapanlar ve yaptıkları kötülükler yanlarına en azından bu hayatta kar kalanlar? Onların hak ettikleri cezayı bir an önce almalarını içten içe istemiyor muyuz?

Bu isteğimizin farkında olan Rabb, bize şu ayet ile cevap veriyor:

وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْۜ اِنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا اِثْمًاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ين

“Sakın ola ki gerçeği örtenler onlara mühlet vermemizi kendileri için bir hayır zannetmesinler. Biz onları sırf günahlarını artırsınlar diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azab vardır.” 3:178

Buradaki uyarı gerçeği örtenlere (kafirlere) yapılıyor gibi. Acaba hakikaten öyle mi? Kainatın bir sahibinin olduğunu düşünmeyen, Kur’an’ı böyle bir zatın rehber kitabı olarak görmeyen, hesap gününün varlığını kabul etmeyen bir kimse, yukarıda geçen “sakın ola ki” uyarısını dikkate alır mı? Kur’an’ı ellerine alıp okumuyorlar ki, böyle bir uyarıdan haberleri olsun. Haberleri olsa bile dikkate almayacaklarsa, o halde bu uyarının asıl muhatabı onu ciddiye alan bizim gibi kimseler olsa gerek. Yani ayet kendisini ciddiye alanlara “sakın ola ki onlara verdiğimiz mühletin onların lehine olduğu zehabına kapılmayın” diyerek onlar hakkında acele etmememiz gerektiğini salık veriyor. Ayette acele etmeyin denmediği halde, onlara mühlet verilmesine sabır gösteremeyişimiz, onlar hususunda acele etmek gibi problemimiz olduğunu bize haber veriyor.

Tabii ayet acele etmeyin dedi diye acele etmeyi hemencecik bırakacak değiliz. Hakkın ve adaletin yerini bulmasını istemek gayet fıtri olduğundan, kötülüklere neden izin ve mühlet verildiğinin ve hesap gününün varlığının ve gerekliliğinin ve bu alem ile olan ilişkisinin ayrıca çalışılması lazım. Bir kere çalışıp anlamakla bitmeyen, şerrin bizi her rahatsız ettiği tecrübede hatırlamamız gereken ve o bağlamda bir kez daha gözden geçirmemiz gereken bir ders bu.

3:178’de asıl uyarının bize yapıldığı fikrini destekleyen bir başka ayet şöyle:

لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِ

“Sakın ola ki gerçeği örtenlerin beldelerde gezmeleri seni aldatmasın.” 3:196

Buradaki uyarının inananlara yapıldığı açık. Uyarıya ihtiyacımız olmalı ki, bu konuyu gündeme getirmiş. İlaveten, 3:178’de konu şerre mühlet verilmesi iken, buradaki konu şerre mekan verilmesi. Zira mesela “şu zulüm ne zaman bitecek” diye sorduğumuz gibi, “şurada zulüm olmasına, zulmün her yere yayılmasına neden izin veriliyor” gibisinden sorularımız da olabilir. Bu iki ayetin verdiği ortak cevap ise, işin suretinin yani bize nasıl gözüktüğünün o işin hakikatinden farklı olduğu. Suret ile hakikatin mutabakatı ise bizim eğitimimize bakıyor ve bu ayetler içimizdeki itirazları eğitimimize malzeme etmeyi bize salık veriyor.

Tabii ki en verimli eğitim, insanın başkalarının yaptığı zulümler yerine kendi yaptığı zulümlere odaklanması sayesinde gerçekleşiyor. Zira hiçbirimiz zulümden beri değiliz. [1] Aşağıdaki ayet bize bu konuyu yine acele etme fikri bağlamında hatırlatıyor:

فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ

“Şüphesiz ki zulmedenlerin, arkadaşlarının (ashablarının) suçlarına benzer suçları vardır. O halde (cezasını) Benden acele istemesinler.” 51:59

Her birimizin ashabı, muhavere ettiğimiz yani direk veya dolaylı olarak iletişim kurduğumuz herkes. Hatta düşünce dünyamıza giren herkesin bizim ashabımız olduğu söylenebilir. Ayet zulümden beri olmayan muhatabına, ashabında gördüğü suçların benzerlerinin kendisinde de olduğu söylüyor. İlaveten diyor ki, ashabımızın suçlarının tez elden cezalandırılmasını istememizin ardında, onlarınkine benzer suçların kendimizde de olduğunu göz ardı etmemiz yatıyor. Nasıl ki hatalarımızı farketmek ve düzeltmek için fırsat isteriz, diğer hata sahiplerine de benzer fırsatların verilmesini isteyebilmeliyiz.

Konuyu hayırlarda acele etmeye bağlarsak, iki tür acele etmenin de sebebi, burada aldığımız eğitimin önemini ve kıymetini takdir etmemizdeki eksiklik. Bu noksaniyeti fırsat bilmek ve mevcut anlayışımızın daha iyisini arayıp aramamak bize kalmış.


  1. [1] “(Yusuf:) Nefsimi temize çıkarmıyorum.” 12:53