Empirisizm ve Sayılar

Günümüzde yapılan bilimsel çalışmaların büyük kısmı “empirik” karakterde. Günlük hayatımız da sayılarla iç içe geçiyor. Dolayısıyla, empirik ve sayı mefhumları üzerinde düşünmek bizim için faydalı olabilir.

Öncelikle bir felsefi akım olarak bilinen empirisizm için yapılan tanıma bakalım:

“In philosophy, empiricism is an epistemological view which holds that true knowledge or justification comes only or primarily from sensory experience and empirical evidence.”

Bu tanıma göre empirisizm bilgiyi esas itibariyle duyularımızı kullanarak ve eşya hakkında empirik deliller toplayarak edindiğimizi söylüyor. Empirik delilden kasıt da şu:

“Empirical evidence is evidence obtained through sense experience or experimental procedure.”

Yani, empirik delilleri beş temel duyumuzu (görme, duyma, dokunma, tatma ve koklama) kullanarak elde ediyoruz. Bu delillerin sistematik tarzda toplanması için deneyler, laboratuvarlar ve ölçüm cihazları gerekiyor. Deneysel düzenekler ve ölçüm cihazları beş duyumuz ile eşyayı (fenomenleri) daha detaylı tecrübe ve müşahede etmemize, daha hassas ölçümler yapabilmemize ve edindiğimiz tecrübeleri ve yaptığımız ölçümleri başkalarının da tahkik ve tasdik (veya tekzib / disconfirm) edebilmelerine imkan veriyor.

Empirisizm müşahadeye (duyusal tecrübeye) ve empirik delillerle elde edilen somut bilgiye vurgu yaparken, onun felsefi açıdan rakibi olan rasyonalizm ekolü aklî, mantıkî ve felsefî soyut bilginin geçerliliğini esas alıyor. Empirisizm insanın dünyaya bir tabula rasa yani boş bir levha gibi geldiğini söylerken, rasyonalizm bunun aksine bazı şeyleri herhangi bir tecrübeye gerek olmadan bilebildiğimizi söylüyor – aşağıdaki cümlede belirtildiği gibi:

“A rationalist theory of knowledge, on the other hand, holds that some rationally acceptable propositions—perhaps including ‘every thing must have a sufficient reason for its existence’ (the principle of sufficient reason)—are a priori.”

Nature vs. nurture tartışmasında empirisizm bilgiyi içinde bulunduğumuz şartlar dahilinde tecrübe ederek edindiğimizi söyleyerek nurture tarafında pozisyon alırken, rasyonalizm dünyaya doğuştan (a priori, innate) bir takım kabuller ve değerler ile geldiğimizi ve burada edindiğimiz bilgilerin doğuştan gelen bu özellikler ile şekillendiğini söyleyerek nature tarafında mevzileniyor.

Tabii bugün biliyoruz ki iki tarafın da haklı olduğu ve ıskaladığı noktalar var. Hem “herşeyin bir varlık sebebi olması lazım” gibi doğuştan gelen ve gayet mantıklı fıtri önkabullerimiz yani öncüllerimiz var, hem de yeni bilgi edinmek ve üretmek (tahkik ve tasdik/tekzib) için somut empirik delillere yani müşahedeye ihtiyacımız var. Bilgi edinme ve öğrenmenin sağlıklı bir süreç içinde gerçekleşmesi için empirisizm ve rasyonalizm, nature ve nurture, tümevarım (inductive reasoning) ve tümdengelim (deductive reasoning), behaviorism ve cognitivism gibi kutuplara diyalektik yaklaşabilmek lazım. Zira sadece birisine yapışanlar ister istemez içinde bulunduğumuz gerçekliğin önemli bir kısmını ıskalıyorlar ve konulara diyalektik yaklaşanlara nazaran dogmatik kalıyorlar – aynen Kant'ın empirisizmi ve rasyolanizmi dogmatik bulması gibi.

Bunlar sadece geçmişteki bir takım felsefi akımlarla alakalı gibi gözükse de, aslında bizim günlük hayatımızı ve imanla alakalı meselelerimizi de direk olarak ilgilendiriyor. Her ne kadar iman eğitiminde hem müşahedenin hem de mantıki açıdan a priori öncüllerin ve a posteriori çıkarımların gerekli olduğunu bilsek de, imani konulara yaklaşımımız kendimizi hangi kampa daha yakın hissettiğimize göre şekilleniyor. Akla daha esaslı rol biçenler konulara daha soyut ve mantıkî açıdan yaklaşıyorlar ve aklî delil ve argumanları daha çok vurguluyorlar. Bu tür bir tavır yeni ve orijinal bilgi / fikir üretmek için yeni müşahedelerin ve yeni ölçümlerin gerekliliğinin yeterince anlaşılamamasını ve vurgulanmamasını netice verebiliyor. En detaylı müşahadeler profesyonel hayatta, en hassas ölçümler de bilimsel çalışmalar bünyesinde gerçekleştirilebildiğinden, akla ve soyut zihnî proseslere aşırı vurgu yapanların

davranışsal pratik hayatın ve ritüel (şekilsel) ibadetlerin

empirik açıdan uzmanlık geliştirmeye imkan veren profesyonel hayatın

empirik deliller toplamayı sistematikleştiren bilimsel çalışmaları bizzat yapmanın

önemini gereği gibi kavrayamamalarına şaşırmamak gerekiyor.

Şimdi, empirik mefhumunu sayılarla ilişkilendirelim. Empirik çalışma ve delillerin sayılarla içiçe girmesi ve empirik kelimesinin sayıları hatıra getirmesi boşuna değil. Elbette ölçümsüz empirik çalışma olmaz. Öte yandan, müşahede ettiğimiz bir fenomeni o fenomenin ölçümüne de indirgeyemeyiz ve empirisizmi sayısalcılık olarak göremeyiz, öyle değil mi? Bu sorunun cevabı zannetiğimiz kadar basit olmayabilir.

Işığın dalga ve parçacık özelliklerini ortaya çıkaran meşhur çift yarık (double slit) deneylerinde onun nasıl davranacağını bahis konusu deneysel ortamda parçacık dedektörü olup olmadığı belirliyor. Işık, dedektör olmadığında dalga, olduğunda da parçacık şeklinde davranıyor. Parçacık var mı yok mu diye sorduğunuzda ve ölçtüğünüzde var cevabı alıyorsunuz ve ışık fotoğraf kağıdında parçacık izleri bırakıyor. Sormadığınızda ve ölçmediğinizde ise ışık fotoğraf kağıdında dalga izleri bırakıyor. Yani gözlemlenen fenomen gözlemcinin sorusu, beklentisi ve ölçümüne göre şekilleniyor. Dedektör gibi ölçüm cihazlarının insanın beş duyusunu daha hassas bir tarzda kullanmasına imkan veren sentetik bir göz / kulak / el / dil / burun mahiyetinde olduğunu düşünürsek, eşyayı nasıl tecrübe ettiğimiz ölçücüklerimizi ve onların uzantıları olan ölçme cihazlarımızı nasıl kullandığımıza göre şekilleniyor. Kuantum seviyesinde geçerliliği ispat edilen bu hakikatin makro seviyede de yani günlük hayatta da geçerli olduğu ifade edilmiş.

Hem saymanın hem de müşahedenin temelinde “var mı, yok mu” sorusu var. Yok cevabına sıfır (0), var cevabına da bir (1) dersek, bir fenomeni müşahede etmekle onu saymanın birbirine denk olduğu söylenebilir. Zaten farkında olsak da olmasak da, hoşumuza gitse de gitmese de, artık tüm bilgilerimizi bilişim teknolojisini kullanarak 0-1 kombinasyonları ile kodluyoruz. Müşahede etmek ve mana devşirmek ile saymak, ölçmek ve tartmak artık birbirinden ayrı düşünülemiyor. Yapay zeka bugüne kadar ifade edilmiş manaları sayılarla kodluyor ve kodladıklarını sayısal analizlerden geçirerek sentetik mana üretiyor. Sayma ve ölçme bilgi üretmenin olduğu kadar iman eğitiminin de kritik bir öğesi olduğundan, Nursi aşağıdaki ve benzeri cümlelerle bu meseleyi vurgulamış:

“Kendindeki ölçücüklerle [ölçümler yaparak] onların [muhit sıfatların] mahiyetini yavaş yavaş anlar.” 30. Söz, Ene risalesi

Velhasıl, sayılara hak ettikleri yeri verme zamanı çoktan geldi. Bu hususta bu yazıda ifade ettiklerime ilaveten Kemiyetin Önemi başlıklı yazıya da bakılabilir.