Uyku ve Ölüm
Yeryüzünün ölümünden sonra diriltilmesiyle ilgili bulabildiğim bazı ayetler şöyle:
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذَلِكَ تُخْرَجُون
“O ölüden diriyi çıkarır; diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzünü ölümünden sonra diriltir. İşte siz de böyle [ahiret alemine] çıkartılırsınız.” 30:19
فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Allah'ın rahmetinin eserlerine bak ki, yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz o ölüleri işte böyle diriltir. O herşeye güç yetirendir.” 30:50
اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“Bilin ki Allah yeryüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki akıl edersiniz diye size ayetleri açıkladık.” 57:17
Ayetler açık manaları ile yeryüzünün kışın öldüğünü, baharda da diriltildiğini söylüyor. Bu ayetleri okuduğum her seferinde, Kur’an’ın ölüm olarak tasvir ettiği hadiseyi uyuma olarak anladığımı farkettim. Zira bana göre bir sonraki baharda yeşillenen bir ağaç ölmüş olamaz, olsa olsa kış uykusuna yatmış olabilir. Ancak bir daha dirilmeyeceğini bildiğimiz bir ağaca “ölü” deriz. Eğer böyle bir bilme yok ise, o ağaç bizim için uykuda dahi olsa hayat sahibidir.
Bize göre bitkiler ve pek çok hayvan kış uykusuna yatıyorlar ve bahar gelince de canlanıyorlar. Normalde uyanacağını bildiğimiz kimseye ölü demeyiz. O halde Kur’an neden uyumayı ve ölmeyi bir tutuyor?
İlginçtir, Kur’an bizim uykumuzu da “vefat etme” şeklinde tarif ediyor:
اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Allah nefisleri öldükleri zaman, henüz ölmemiş olanları da uyuduklarında vefat ettirir. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini tutar, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için nice ayetler vardır.” 39:42
Bu ayetle ilgili benim dikkatimi çeken iki husus var. Birincisi, ölen ruh değil, nefis. Zira yüksek bir ruha sahip olan insan hiçbir zaman ölmüyor. [1] Ona eğitim için verilmiş olan nefsi ölüyor, yani ruhun burada kullandığı beden ile irtibatı kesiliyor. Benzer şekilde, kışın uykuya yattığını söylediğimiz ağacın sadece nefsi ölüyor, yani ona özel canlılık alametleri kış geldiğinde ondan alınıyor. O ağacın beka alemindeki sabit ve asli varlığı olan hakikati ise hiçbir zaman ölmüyor.
İkincisi, aynen yeryüzünün uykusu gibi, ayet bizim uykumuzu da ölümümüz ile bir tutuyor. Biz ise uykumuzun ardından uyanacağımızı ve hayata tekrar merhaba diyeceğimizi bildiğimizden, bu tecrübeyi Kur’an’ın bahsettiğinden farklı algılıyoruz. Hayat bizim için nihayet derece kıymetli olduğundan, az da olsa bir miktar uyanma ihtimali olan bitkisel hayattaki bir kimseye bile ölü demiyoruz.
Görünen o ki, ölüm Kur’an’a göre bizim günlük hayatımızın ve yeryüzünün mevsimsel döngüsünün ayrılmaz bir parçası. O halde Mumit ismi canlılar üzerinde sadece öldüklerinde değil uyuduklarında da tecelli ediyor olmalı. Muhyi ismi de sadece hayatın başında değil her uyanışta iş başında olmalı. Uyku deyince aklımıza dinlenme ve rahatlamanın yanında Mumit ve Muhyi isimleri de gelmeli. Bu sebepten olsa gerek, rasulullahın (asm) uykudan önce ettiği dualardan birinin “Allah’ım, Senin isminle ölürüm ve Senin isminle dirilirim” olduğu söyleniyor.
Nasıl ki uykumuzu bir sonraki günün öncesi olarak görüyoruz, ölüm de bir sonraki hayata geçiş mahiyetinde, ki Kur’an o hayatı daha hayattar olarak tasvir ediyor (29:64). Yarın uyanacağını bildiğimiz kimseye ölü diyesimiz gelmiyorsa, daha hayattar bir aleme intikal etmiş kimseye de ölü demememiz gerekiyor. Bir başka deyişle, ahirete iman ölümü “hayat meyvesinin kabuğuna” dönüştürüyor.
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ
“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; zira onlar diridirler, fakat siz farkında (şuurunda) değilsiniz.” 2:154
“Allah yolunda öldürülenler” kim? Tüm canlılar Allah’ın sanatı ise, her birisi O’nun ismiyle yaşayıp O’nun ismiyle yani O’nun yolunda ölüyor demektir. Şuur eşlik etsin etmesin, bu alemde fena bularak Muhyi, Mumit, Hayy ve Baki gibi isimlere şehadet eden her bir canlı, bekaya namzet oluyor ve buradakinden daha yüksek bir hayat mertebesine intikal ediyor. Bizim ölüm ve hayat mefhumlarımız Kur’an’ın kastettiği manalar ile tam örtüşmediğinden, daha hayattar bir aleme geçenlere ölü, uyuyarak ölenlere de diri muamelesi yapıyoruz…
Uykunun ölümün kardeşi olduğunu belirten rasulullah (asm), aynı cümle içinde cennette uyku olmadığını da söylemiş. Uyku bir tür ölümse ve cennette ölüm yoksa, orada uyku da olamaz demektir. Zira uykunun vazifesi bize hayatın içinde ölümün bir numunesini tattırmak ve bize ölüm-hayat ekseninde salınım yaptıran Zatı tanıtmak. Uykuya dalarak ölümü tattığımız ve Mumit ismini tanıdığımız gibi, uykudan uyanarak da diriltilmeyi tecrübe ediyoruz ve Muhyi ismini tanıyoruz. Uykuyu ve ölümü tecrübe etmeseydik, hayatın mahiyetini ve kıymetini anlayamaz ve fenadan bekaya geçemezdik. Cennet bu tür bir eğitim yeri olmadığından, uykuya ve ölüme orada yer yok.
Bir Kur’an yorumcusunun şu sözü ile konuyu bağlayalım: “Kıyametteki diriliş, her sabah uykudan uyanıştan daha harikulade değildir.”
- [1] “Çünkü Onun bekàsıyla benim için lâyemut bir hakikat tahakkuk eder. Zira ‘Benim mâhiyetim hem bâki, hem sermedî bir ismin gölgesi olur; daha ölmez’ diye şuur-u imanî ile takarrur eder.” Dördüncü Şua