Tilavet
وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَاۙ وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙ
“(Andolsun) güneşe ve aydınlığına, ve onu takip eden aya…” 91:1-2
Ragıp-el İsfahani’nin yukarıda alıntıladığım ayet hakkında güzel bir açıklaması var:
“تَلاَهُ bir kişiyi, aralarında hiç kimsenin bulunamayacağı kadar yakın bir şekilde izlemek ve ona uymaktır. Bu, bazen bizzat bedenle izlemeyi bazen de hükümde birine uymayı ifâde eder. Mastarı تُلُوٌّ ve تُلْوٌ şeklindedir. Bazen de okumak ve manayı düşünmek şeklinde izlemek anlamına gelir. Bunun mastarı da تِلاَوَةٌ olarak gelir; وَالْقَمَرِ إِذَا تَلاَهَا ‘Ardından gelmekte olan Ay’a’. Burada örnek almak, uymak ve makamına tâbi olmak anlamında kullanılmıştır. Bunun böyle olmasının nedeni, ay ışığını güneşten alır ve güneş için halife konumundadır denmesindendir.”
Burada benim dikkatimi çeken husus, ayın arza ışık verme sürecinde güneşi takip etmesi ve ona tabi olması ile tilavet mefhumu arasında kurulan bağlantı. Bir yazıyı okurken gözlerimiz harfleri ve kelimeleri nasıl takip ediyorsa, zihnimiz de o yazıdaki mana silsilesini takip ederek onu deşifre ediyor ve o manalara bir ayna oluyor. Pek çok ayet Kur’an’ın tilavet edilmesi gerektiğini salık veriyor. Demek ki Kur’an’ı tilavet etmekten kasıt onu okumanın (recite) yanında, onun rehberliğine uymak (ona tabi olmak) ve o rehberliğin emarelerini kendi hayatımızda yansıtmak olmalı – aynen ayın güneşin ziyasını nur şeklinde yansıtması gibi.
Mustafa İslamoğlu’nun bu ayet ile ilgili notu şöyle:
“Tuluv, ayın güneşi izlediğini, yani ‘ışığını tilavet edip okuduğunu’ ifade eder. Ayın güneşin ışığını yansıtması, ‘ayın güneşi okuması’ olarak anlaşılmalıdır.”
Eğer ayın gece vakti güneş ışığını yansıtması güneşi okuması ise, arzdaki çiçeklerin gündüz vakti güneş ışığının farklı farklı renklerini yansıtmaları da onların kendi hususi dilleriyle güneşi okumalarına denk geliyor. Gündüz (ضُحٰ) vakti arzdaki herşey güneşi okurken, gece vakti sadece ay onu okuyor. Bir başka deyişle, herşeyin onu okuduğu zamana gündüz vakti diyoruz. Arz okumayı kestiğinde gece (karanlık) oluyor, bayrağı ay devralıyor ve böylelikle okuma faaliyeti kesintiye uğramıyor. Tabii aslında ay her zaman güneşi okuyor ve fakat biz onun tilavetini sadece geceleyin farkediyoruz. Eşyanın tilaveti bırakması, ayın tilavetini gözümüzde daha bariz ve daha güzel kılıyor.
Acaba bu durum insanların tilaveti söz konusu olduğunda da geçerli mi? İnsanlık vahyin mesajına kayıtsız kalınca, ister istemez alemlerin Rabbinin kainat ile konuşmasına da kayıtsız kalıyor. İnsanlığın Rabbin vahiy ve kainat ile konuşmasına kayıtsız kalışı karşısında, acaba bunlara kayıtsız kalmayan istisnasi kimselerin tilavetini gözümüzde daha bariz ve daha güzel kılıp bizi tilavet hususunda teşvik ediyor mu?
Bu konunun manayı ismi ve manayı harfi kıyasıyla ilgili olduğu söylenebilir. Bizi bir yandan insanlar için dertlendirip bir yandan da inandıklarımızı sorgulamaya yönelten bu tür bir süreç, vahyin mesajına algımızın açılmasını ve “ne diyor, neden böyle diyor, demeseydi ne kaybederdik?” gibi sorgulamalar vesilesiyle vahyin kıymetinin nazarımızda netleşmesini netice veriyor olmalı.