Sun’î Libasın Mühim Bir Hikmeti
Aşağıdaki parçada Nursi enteresan bir konudan bahsediyor:
“Dünyada sun'î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve ziynet ve setr-i avrete münhasır değildir. Belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir. Yoksa, kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünkü bu hikmet olmazsa, muhtelif paçavraları vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvânâtın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur, mânen onları güldürür.”
Diğer tüm canlılardan farklı olarak üzerimize dünyadaki malzemelerden ürettiğimiz bir elbise giyiyoruz. Nursi bu elbiseyi suni diye tanımlıyor. [1] Diğer canlıların ise fıtri elbiseleri var. Neden? Nursi libası insanin arza halife olmasıyla, yani sair bitki ve hayvan türleri üzerindeki tasarruf ve kumandanlığı ile ilişkilendirmiş. Mesela, giydiğimiz gömlekteki pamuk iplik pamuk bitkisini evcilleştirmemiz, yetiştirmemiz, ürününü toplayıp işlememiz ile husule geldiğinden, o gömlek pamuk bitkisi üzerindeki hilafetimizi gösteren bir rütbe mahiyetine bürünebiliyor. Bu sadece işin iplik kısmı. Günümüzdeki tedarik zincirlerinin tüm dünyayı kapsadığını da hesaba katarsak, üzerimizdeki basit bir kıyafet, insanın dünya çapında cari olan tasarrufu ile mümkün oluyor. Diğer bir deyişle, basit bir kıyafetin ardında azim bir hilafet var.
Eğer böyle bir hikmet olmazsa, üzerimizdeki kıyafet isterse insanların en kıymet verdiği marka olsun, paçavra derekesine iner diyor Nursi. Tabii bu husus sadece kıyafetimizle kısıtlı değil. İman şuuru ile yapılmayan her iş ve eşya ile kurulan her ilişki, manasızlık, geçicilik ve kıymetsizlik mezarlığına gömülüyor. Bunlar insanın en temelli problemleri olduğundan, iman şuurumuzu giydiğimiz kıyafet bağlamında olduğu gibi, bindiğimiz araç, kullandığımız alet, taktığımız gözlük, vs. bağlamlarında da kuşanmamız gerekiyor.
İnsanın diğer tüm canlılara kumandanlığı meselesi bir hayli ilginç. Nasıl ki bir generalin kumandası altındaki birliklerin karşısına üniformasız çıkması “yakışıksız” olur, insanın da kumandası altındaki arzın ve sakinlerinin karşısına elbisesiz çıkması “ayıp” olur denebilir. Ben hiç elbisemi bu bilinçle giymemiştim. Ya siz?
Tabii kumandanlığın getirdiği bir sorumluluk da var. Nasıl ki hakiki bir kumandan askerin derdiyle dertlenir, biz de tasurrufumuz altındaki sair canlıların dertleriyle dertlenmeli ve onların hayatlarını zorlaştırıcı tercihleri mümkün olduğunca yapmamalıyız.
7:26’da bahsedilen “takva elbisesi”ni de bu konuya bağlayabiliriz. Tasarruf ve kumandanlık nazarımızı takındığımızda, elbisemizi nazarımızda paçavra konumundan takva makamına yükseltmiş, diğer canlılar mabeyninde rütbemizi gösteren bir üniformaya çevirmiş oluyoruz. Tabii yüksek rütbenin yüksek sorumluluk getirdiğini unutmamak lazım. O rütbeyi takan kimse, artık kendine adına hareket edemez; kararlarını tüm ordunun maslahatını dikkate alarak vermesi gerekir.
Son olarak şu cümleye dikkat edelim: “Yoksa, kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi.” Fıtrî bir libas giydirebilecekken neden suni libas giydirmiş sorusunu sorabilmek için özgür düşünmek gerekir. Mesela “neden zıtlar var?” sorusuna “çünkü insan zıtlar üzerinden öğrenir” cevabını alan kişinin, akabinde “insan zıtlar üzerinden değil de başka şekilde de öğrenebilirdi, neden zıtlar üzerinden öğrenecek şekilde var edilmiş?” diye sorgusuna devam etmesi, özgür düşünebilme yetisinin bir derece geliştiğinin alametidir. Biz de elimizden geldiğince bu kabiliyetimizi geliştirmeye çalışabiliriz.