Sıla-i rahim nedir ve neden önemli?
الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ
“Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları birleştirenler…” 13:21
Genellikle akrabalık bağlarını koruma şeklinde anlaşılan sıla-i rahim meselesine daha geniş ve temelli bir perspektiften bakmamız gerektiği kanaatindeyim. Bu bağlar nedir, neden önemli ve neden korunması gerekiyor?
Yaratılanların hepsi, kendimiz ve akrabalarımız da dahil olmak üzere ama onların da ötesinde, kainatın içinde kün (ol!) emrine muhatap olmuş her şey, aynı kaynaktan gelmektedir ve bu anlamda birbirine “akrabadır”; yani karib ve yakındır. Bu akrabalığı bozmanın ve sanki bazı şeyleri Allah'ın “emir” ve iradesine vermemenin adına yeryüzünde fesat çıkarmak diyebiliriz. Fesat meselesi konuyla alakalı, zira 2:27 gibi ayetler sıla-i rahim yapmayanların yeryüzünde fesat çıkardığını gündeme getiriyor.
Dolayısıyla, eşya mabeynindeki akrabalık yani yakınlık bağlarının kesilmesi her bir şeyin diğerlerinden bağımsız ve kendine malik tevehhüm edilmesi anlamına geldiğinden, bir hayli önemli bir mesele. Mustafa Ulusoy şu yazısında eşya arasındaki kardeşliğin meleklere iman ile tesis edilebileceğini anlatıyor. Ben bu denkleme ahirete imanın da eklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hakiki uhuvvet “ben” paradigmasından “biz” paradigmasına geçmekle mümkün. [1] İnsan enesi sayesinde ben diyor ve bu çok önemli. Öncelikle özgür bir birey / fert olabilmemiz olmazsa olmaz şart. Sırf bu sebepten ötürü, Amerika gibi bireyci (individualist) toplumların bizim geldiğimiz kültüre nazaran vahyin terbiyesi açısından daha münbit olduklarını düşünüyorum. Vahiyden haberlerinin olmaması da onların handikapı. Öte yandan “ben”de kalmayıp “biz”e geçebilmek de lazım. Değilse, na’budu’nun nun’unu gereği gibi söyleyemiyoruz. Musa’nın (asm) Samiri’ye laneti olan “la misas” (bana dokunmayın) tüm kainata yabani kalmak anlamına geldiğinden, insanın başına gelebilecek en büyük bir felaket mahiyetinde.
Bunlara ilaveten, “sıla özlemi” tabirinin gurbetteki kimsenin yurduna duyduğu özlem anlamına geldiğini ve Rahim isminin ve onun bağışlama fonksiyonunun ağırlıklı olarak haşre ve ebedi aleme baktığını düşünürsek, sıla-i rahim tamlamasını ebedi yurda özlem ve Rahim olana dönme şeklinde anlayabiliriz. “Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini keserler” cümlesini de alem-i şehadet ile ahiret alemi arasındaki kuvvetli irtibatı kesmek şeklinde yorumlayabiliriz.
Sıla-i rahim yapmayınca, yani eşya mabeynindeki yakınlığı tesis etmeyince, çekişmeler, kavgalar ve fesat zuhur ediyor. Her çekişme ve kavga kötü değil, zira bazı şeyleri çekişmeden ve tartışmadan ve hatta kavga etmeden öğrenemiyoruz. Fakat maksat öğrenme ise, sınıfımızdaki diğer öğrencilerin geri bildirimlerine ihtiyacımızın farkındaysak ve onlara karşı şefkatimiz varsa, olayın sıcaklığı geçip duygular yatıştıktan sonra beraberce yolumuza devam etmemizin önünde bir engel olmaması lazım. Geçmişteki tatsızlıkların kendisini değil o tecrübeler ile öğrenilen hakikatleri hatırlamak, o hakikatler hatırına tatsızlıkları affetmek, hatta güzel görmek lazım.
Eşyanın ahiret boyutu gündemimizde yoksa, buradaki tatsızlıkları ne güzel görebiliriz, ne de affedebiliriz. Bu fani ve muvakkat ve elemlere ve ölümlere maruz alemi bize ancak onun beka boyutu güzel gösterebilir ve ancak o boyut burada öğrendiğimiz hakikatlerin ne denli kıymetli olduğunun şuurunu bize yaşatabilir ve bizi fesada düşmekten koruyabilir. İşbu sebeple, sıla-i rahim yapmamız nihayet derecede önemli.
- [1] Hakiki uhuvvet sadece bu anı değil tüm zamanları kapsıyor: “dalâlet nazarında mâzi ve istikbâl zamanlarındaki eşya arasında uhuvvet, kardeşlik rabıtası ve bağlanış yoktur. Ancak zaman-ı halde eşya arasında küçük, cüz'î bir alâka olur. Binaenaleyh, ehl-i dalâletin yekdiğerine olan uhuvvetleri, binler senelik uzun bir zamanda bir dakika kadardır.” 29. Lema