Semanın Arzdan Ayrılması
اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا
“Hakikatin üzerini örtenler görmüyorlar mı ki, göklerle yer bitişik bir halde iken onları biz ayırdık.” 21:30
Yukarıdaki ayette bahsedilen göklerin ve yerin ayrılması hadisesi kozmosun ve dünyanın yaratılması olarak anlaşılıyor. Bu doğru olmakla beraber, kainatın fihristesi olan insanda bunun bir izdüşümü var. Arzı insanın bedeni, semâvatı insanın katman katman mana dünyası olarak düşünürsek, ayet bize bir zamanlar bizim için madde ve mana alemlerimizin bir olduğunu, bu ikisinin arasını Rabbin ayırdığını söylüyor.
İnsan gelişimindeki bu evreye sensorimotor ismini vermişler. Dünyaya ilk geldiğimizde biyolojik açıdan canlıyız ve fakat mana adına hiçbir şey bilmiyoruz. Benlik bilincimiz, eşyanın sabitliği [1], sembolik düşünce ve konuşma kabiliyetlerimiz hayatımızın ilk 1,5-2 senelik döneminin sonuna doğru zuhur ediyor. Bunun akabinde anlam semâmız yavaş yavaş cismaniyetimizden ayrılıyor ve evrendeki galaksilere denk gelen mefhum ağlarıyla süsleniyor (37:6). Bu sayede zihinsel operasyonları gerçekleştirebilir hale geliyoruz ve somut tecrübelerden soyut mefhumlara geçebiliyoruz. Hatta sadece soyut kavramları kullanarak bilgi üretebilir hale geliyoruz – teorik fizik ve fikir deneylerinde (thought experiment) olduğu gibi.
Büyük ölçekte gezegenimizin evrenden, küçük ölçekte de cismi bedenimizin mana alemimizden ayrıldığına şahit olan bizler, vahyin terbiyesine girerek sadece alem-i şehadetin değil, tüm varlığın manasını maddesinden ayırmaya ve maddeyi mana ile süslemeye davet ediliyoruz. Bilim adamları ve mühendisler tabiattaki sanatı taklit ederek teknoloji ürettikleri gibi, şahit olduğumuz arz ve semânın ayrılma fiilinin bir benzerini kainata uygulayarak onu bir “kitab-ı kebir” haline getirmemiz gerekiyor. Zira 12. sözdeki basitleştirilmiş temsilde olduğu gibi, vahyin eğitimine girmeyen kimse için o kitabın arzı ve semâsı dünya ile dünyanın yakın seması gibi birbirine bitişik. Ancak vahyin terbiyesi ile kainatın Sanatkarını gösteren manası fiziksel varlığından ayrılabiliyor. Diğer bir deyişle, manayı ismi ve manayı harfi ayrımı ancak vahiy ile mümkün. Kainata manayı ismi nazar eden kimse için eşyanın arzı semâsına bitişik olduğundan ve eşyanın kendisine bakan yakın semâsından başka bir anlam semâsı olmadığından, o eşyaya Sanii anlatan katman katman yüksek semâ sahibi bir kitap olarak muhatap olamıyor ve varlık anlayışı ziyadesiyle küçük ve güdük kalıyor – aynen eski çağlarda evrenin bugün bildiğimize nazaran çok daha küçük zannedilmesi gibi.