İrade Sıfatı ve Muhtar İsmi

Allah’ın bir şeyleri “ihtiyar” ettiği sadece 28:68’de geçiyor:

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ

“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer; (yaratma hususunda) tercih onlara ait değildir.”

*veya*

“Rabbin dilediğini yaratır ve onlar için en hayırlı olanı seçer.”

Ayette yaratma, dileme (meşiet) ve seçme (ihtiyar) fiilleri kullanılmış. Yaratma Halık ismine, Kun emrine ve kanunlu (nizamlı ve intizamlı) yaratılışa bakıyor. Meşiet de İrade sıfatının fiiliyat olarak görünmesi ve eşyaya namus şeklinde yansıması olarak düşünülebilir. [1]

Seçme anlamına gelen ihtiyar kelimesi hayır ile aynı kökü paylaşıyor. İnsan kendisindeki cüz-i ihtiyari ile külli irade sahibi olan Zatı tanıyor. Varlığa yani hayra meftun olduğumuz için, hep varlığı artıran yani bizim için hayır olan kararlar vermeye çalışıyoruz. Tabii herşey gibi bunda da derecelendirme var. Eğitim gereği herkes kendisi ve başkaları için en hayırlı olanı seçmeyebiliyor. 8. Sözdeki temsilde sol yolu ihtiyar eden birader manasız bir aleme girerek israf ediyor. O temsilde ihtiyar hangi yolun seçildiğine dair; diğer herşey biraderin seçim alanının dışında. Bu da yukarıdaki ayetin ilk anlamı ile örtüşüyor. Kendimizi içinde bulduğumuz bu alemin fiziki yapısına hiçbir şekilde etki edemiyoruz. Ancak dua ediyoruz ve ona göre bir varlık veriliyor. Bizim hakiki anlamda özgürlüğümüz hangi yolu seçtiğimizde düğümleniyor. Bu alemi kendisi için mi değerlendireceğiz, yoksa işaret ettiği manası için mi?

İhtiyarımız ile hayrı seçtiğimiz durumda bile o seçimi kendimize izafe edemiyoruz. Hayrı istemeyi biz yapmadık. İsteten de O, hayrı seçtiren (ihtiyar ettiren) de O, yaratarak kanunu ve namusu ile varlık veren de O. Bizde kusurdan ve israftan başka bir şey yok. [2] İstiğfar bunun için çok önemli.

İslami kaynaklarda Yaratıcının ihtiyarı yerine iradesine vurgu var. O’nun ihtiyarı küllidir demek yerine O’nun iradesi küllidir diyoruz. Bizdeki seçimin karşısında O’nda meşiet ve irade var. İrade sıfatı fiillerinde meşiet ve sanatında namus şeklinde tezahür ediyor. Eşyanın namusu atom altı seviyede kuantum tezgahında O’nun meşieti ile dokunuyor. Peki ya Muhtar ismi? O da insana cüzi ihtiyariyi veriyor ve ondan tüm hayır seçimlerini topluyor. Bir başka deyişle, ihtiyarımızın kaynağı ve hayır seçimlerimizin adresi Muhtar ismi. Bu da ayetin ikinci anlamı ile örtüşüyor. Muhtar bizim için hayır olanı ihtiyar ediyor, çünkü bizim için hayır olan tüm seçimlerimiz Muhtar ismine ait ve ona dönüyor.

İhtiyarımız ile şerri seçtiğimizde, ihtiyarımız ile hayır arasındaki bağ ortadan kalktığından, Kur’an böyle bir seçimi başka bir fiil ile ifade etmiş:

وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ

“Dünya hayatını tercih ederse (ona tesir verirse)...” 79:38

Varlığı bu alemden ibaret bilen kimse, kaçınılmaz olarak dünya hayatına tesir verir, yani onu seçerek dünyevileşir. Sebeplere tesir vermek, onları Müsebbib-ul Esbaba tercih etmek demek, ki bu da şerrin ta kendisi. Zira sebeplerden Müsebbib-ul Esbaba geçen varlığı tüm alemleriyle beraber bulur. Sebeplerde kalan kimse ise gölge gibi var mı yok mu belli olmayan bir aleme mahkum kalır.

Tabii biz eğitimimizin başlangıcında sebeplere tesir verirken böyle bir seçim yaptığımızın farkında değiliz. Zaten 8. Sözdeki temsilde sol yolu seçen birader de hakikatte o seçimi yaptığının farkında değil. Ancak vahiy (8. Sözdeki ciddi zat) bize başka bir yol daha olduğunu ve onu seçebileceğimizi gösteriyor ve ancak ondan sonra sol yolu seçtiğimizi, sebeplere tesir verdiğimizi ve bizde kusurdan başka birşey olmadığını farkedebiliyoruz.

وَهَدَیۡنَـٰهُ ٱلنَّجۡدَیۡنِ

“Ve ona iki yolu gösterdik.” 90:10


  1. [1] Kanun ve namus kavramları hakkında şu yazıya bakılabilir.
  2. [2] Bu konunun detayı için şu yazıya bakılabilir.