İbrahim’in Cesareti
İbrahim (asm) 6:76-78’de sırasıyla önce yıldıza, sonra aya ve en son da güneşe “benim Rabbim işte bu” diyor. Mealler neredeyse istisnasız olarak parantez içinde “öyle mi?” sorusunu ekliyorlar. Halbuki ayetin orijinalindeki ifade soru cümlesi değil. Belli ki azamet sahibi bir peygambere şirk koşmayı yakıştıramıyorlar. Bu, bir derece anlaşılır bir tutum. Zaten bu ayetlerin hemen öncesinde İbrahim’e (asm) göklerin ve yerin melekutunun gösterildiği belirtiliyor (6:75). O halde akla gelen soru şu: zaten böyle bir hasleti kazanmış bir insan ne diye yıldıza, aya ve güneşe “benim Rabbim bu” desin?
Bu sorunun benim zihnimdeki açıklaması şu: İbrahim (asm) küfrün ve şirkin mahiyetini tam anlamak istemiş. 6:74’de babasına bir yandan mesaj verip bir yandan da cephe alırken, bir sonraki aşamada aynısını kavmine yapacak. Bunu yapmadan önce de, gökte tanrılar ve yerde onların temsilcileri olan putlar edinen kavminin düşünce sistemini kendisini onların yerine koyarak tam anlaması lazım.
Şu noktayı da göz önünde tutmamız gerekir: İbrahim (asm) nasıl ki ateşe atılmayı göze alacak kadar cüretkar ve cesaretli, kendi eğitimi söz konusu olduğunda da bir o kadar cüretkar ve cesaretli. Rabbinin eğitimine itimadı nihayet mertebede olduğundan, hata yapmaktan çekinmiyor. Bu itimadından ötürü yıldıza, aya ve güneşe “benim Rabbim işte bu” diyebiliyor, Alemlerin Rabbinin “yoksa inanmıyor musun?” (2:260) sorusunu göğüsleyebiliyor ve işin içinde bir bit yeniği olduğunu hissettiği halde oğlunu şakağı üzerine yatırabiliyor. Hem onun hem de İsmail’in [1] içtihadının yanlışlığı üzerinden arkadan gelen nesillere muazzam bir ders (zibhun azim -- 37:107) veriliyor: Rabbe dönmek eşyayı feda ederek olmaz, onların vechelerini Rabbe döndürerek olur. Ne mutlu kendileri ve başkaları için kıymetli yanlışlar yapan cesurlara...
Risalelerde de bunların örnekleri ziyadesiyle var. Tahkik mesleğine itimadı tam olan Nursi, küfrün ve şirkin mahiyetini anlamak ve göstermek için kendini aklen, duygularıyla, hayaliyle, vs. vahiysizliğin tam ortasına koyuyor. Mesela, “buradan bakarak Kur’an’ın i’cazını gerektiği gibi göremezsin; tam zevk etmek için Kur’an öncesi Arap yarımadasına gidelim” diyor ve okuyucuyu zulümatın tam ortasına koyuyor. 8. Sözdeki temsilde kahramanını sol yolda tam anlamıyla yürütüyor. Bunları yapmaktan çekinen kimseye de “tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi, tevehhüm-ü küfür dahi küfür değildir” diyerek eğitim sürecine itimad etmesini şefkatle salık veriyor. İbrahim’in (asm) makamından musalla edinmek işte böyle olur:
وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ اِبْرٰه۪يمَ مُصَلًّى