Esef ve İntikam

Tevrat ve İncil’de geçen şu ayet ilgi çekici:

“İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. ‘Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım’ dedi, ‘Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.’” Yaratılış 6

Kendi kendime dedim ki, yahu bu Yahudi ve Hristiyanlar nasıl bir yaratıcıya inanıyor ki, eserini tanımıyor, yaptığı işin sonuçlarını göremiyor ve insanlar gibi pişman olup işini düzeltmeye çalışıyor. Allah hepsine hidayet etsin…

Kur’an’ın aşağıdaki ayeti de ilk bakışta yukarıdaki İncil ayetine bir hayli benzer:

فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ

“Nihayet onlar bizi esefe sevk edince, biz de onlardan intikam aldık. Derhal onların hepsini suda boğduk.” 43:55

Esef kelimesinin sözlük anlamlarından biri pişman olmak. Kelimeyi bu şekilde anladığımızda, 43:55 “Bizi pişman ettikleri zaman onlardan intikam aldık” demiş gibi oluyor ki, bu da Tevrat ve İncil’deki anlam ile birebir örtüşüyor. Bu kitapları ve onların müntesiplerini hafife almamamıza sebep olabilecek bir sözün benzerinin Kur’an’da karşımıza çıkması bir hayli ilginç. Tabii bu anlamı kabul edemeyeceğimizi biliyoruz.

Ayetin çevirilerinde de zaten bunu görmüyoruz. Onun yerine mealler cümlenin bu kısmını “onlar bizi öfkelendirdiğinde / kızdırdığında / gazaba getirdiklerinde” şeklinde çevirmişler. Herhalde Allah pişman olmaz ama kızabilir şeklinde düşünmüş olmalılar. İlaveten, ayetin devamında gelen intikam kelimesini dikkate alarak Allah’ın öfkelendiğinden ötürü intikam aldığını düşünmüş olabilirler.

Ragıb el İsfahani’nin Müfredatında esef ile ilgili mealleri destekleyen şöyle bir açıklama var:

“Birlikte olan üzüntü ve öfkedir… Bu duygu eğer kişinin altında bulunan bir kişiye karşı olduğunda yayılır, öfke olur; bu kişi kendinin üstünde biriyse o zaman da büzülür, üzüntü olur.”

Bu tür bir anlayış bence problemli, zira esef kelimesinin günlük kullanımda veya sözlükte veya Kur’an’daki diğer kullanımlarında öfke / kızgınlık benzeri bir anlam yok. Pişmanlığa ilave olarak bizim Türkçe’den aşina olduğumuz esef yani üzüntü ve hüzün anlamlarına da geliyor. Bu anlam kelimenin Kur’an’daki diğer kullanımlarıyla da örtüşüyor (mesela يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ – “ah Yusuf’a olan hüznüm” 12:84). Öte yandan, 43:55’i “bizi üzdüklerinden ötürü onlardan intikam aldık” şeklinde anlamak da zihne pek oturmuyor.

Bunlardan ötürü konuyu intikam kelimesiyle beraber düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim. Zaten Yaratıcının intikamını da sağlıklı bir zemine oturtmamız gerekir. Zira nasıl ki Allah’ın pişman olması zihnimizi tırmalıyor, rahmetinin sonsuz olduğunu bildiğimiz Allah’ın bizden intikam alabilmesi de bir o kadar incitici duruyor. İnsan, kendisine büyük haksızlık yapan kimselerden yaptıklarının karşılığını onlara ödetmek için intikam alır. Adalet sisteminin onlara verdiği / vereceği cezayı (varsa) yetersiz gördüğünden ötürü böyle bir yola başvurur. Adalet sistemi istisnasız her şeyi kuşatmış ve hiçbir şeyin bilgisinden kaçamadığı bir Zat, kimden neyin intikamını alır? Neden “onlara yaptıklarının cezasını verdik” demez de, “onlardan intikam aldık” der?

İintikam kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda, nikmet ile aynı anlamı ve kökü paylaştığını görüyoruz. Yani Arapça’da nikmet bizim bildiğimiz intikam anlamına geliyor. Risalelerde ise mesela şu şekilde kullanılıyor:

“Madem öyledir, ey nefis, aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin; o vakit bütün eşyayı Onun namıyla ve Onun âyinesi olduğu cihetle ıztırapsız sevebilirsin. Demek, şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet olur.” 20. Söz

Son cümledeki elim ve nikmet kelimelerinin yanyana kullanılması dikkate değer. Elim kelimesi esef gibi acı, ızdırap ve üzüntü veren bir durumu anlatıyor. Nikmet vu cümlede nimetin zıt anlamlısı olarak kullanılıyor. İntikam ile aynı kökü paylaştığını da dikkate alırsak, nikmet kelimesini sahibine izafe edilmeyen nimetin insana elem kaynağı olması ve elem ile ondan intikam alması şeklinde tanımlayabiliriz. 43:55’deki “onlardan intikam aldık” ifadesini de “hakiki sahibine vermedikleri eşya onlara elem vererek onlardan intikam aldı” şeklinde anlayabiliriz. Neydi o eşya? Firavun’un “altımdan akan bu nehirler benim değil mi” (43:51) sözünü hatırlarsak, üzerinde malikiyet iddia ettiği nimetin ta kendisi (su) ondan intikam aldı. Hadd-i zatında rahmet ve nimet olan su, kendisine malik olduğunu söyleyenlere nikmet olup onları boğuyor.

Bu açıdan baktığımızda, Mün’im ve Müntakim isimlerini beraber düşünmemiz gerektiğini söyleyebiliriz. Mün’im nimete ve nimetlenmeye varlık veren, Müntakim ise in’amı ve Mün’imi görmeyenlerin nimetini nikmete çeviren anlamında.

43:55’de bahsedilen intikam ve boğulma hadiseleri arasında şöyle bir nokta daha var: ayet “onları boğarak intikam aldık” yerine, “onlardan intikam aldık ve (hemen akabinde – fe) onları boğduk” diyor. Yani önce intikam, sonra boğulma. Önce nimet onların nazarında nikmete çevrilerek elem ve üzüntü kaynağı yapılıyor, bunun akabinde de muzaaf (derecesi kat kat artmış) nikmet onları boğuyor.

Şimdi 43:55’de geçen esef ile intikamı (nikmeti) birbirine bağlayabiliriz. Âsefe fiilinin failinin Firavun ve kavmi olduğunu dikkate alarak, bazı çevirmenler فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا tabirini “gazabımızı davet ettikleri zaman” şeklinde meallendirmişler. Gazap kelimesini esef ile değiştirirsek, “Firavun ve kavmi bizi esefe davet ettiklerinde, onlara verdiğimiz nimetleri onlara esef olsun diye nikmete çevirdik ve akabinde o nikmet onları boğdu” şeklinde düşünebiliriz. Dersten kaytarmayı karakter haline getiren öğrencinin hal diliyle okul yönetiminden üzüntüyü ve pişmanlığı talep etmesi ve hakikatte nimet olan eğitimin ona üzüntü vermesi, herkesin tekamül ettiği bir ortamda her geçen gün akranlarına nazaran daha da kıymetsizleşmesi ve nihayetinde de sınıfta kalması gibi. Zaten adalet de bunu gerektirir. Diğer bir deyişle, hesabımız sadece kıyamet gününde gerçekleşmiyor, şu an ve burada nimetin nikmete ve nikmetin nimete dönüşmesiyle de gecikmesiz kesiliyor.